21 Ağu 2014

Hifa Hatun


 
            Medine-i Münevvere’de güzelliği ve ahlâkı ile meşhûr bir kadın sahabinin hikayesinden bahsetmek istiyorum.
Tevekkül sahibi kazaya rızâ gösteren ve Hazreti Peygamber’e çok bağlı olan, her sözünü dinleyen, ahireti çok düşünüp, hiç aklından çıkarmayan, hep ahirete hazırlanıp, ona yarar ameller işlemeye çalışan bir sahabi: HÎFÂ HATUN!
            Hîfa Hatun'un methi hızla yayılır ve çok uzaklara gider. Bırakın
hekimleri, tüccarları, vezirler, sultanlar sıraya girer. Ancak o Necaşi gibi
bir İmparatoru bile reddeder sadece ve sadece Allah'ın rızasını diler.
           Ama taliplerin ardı arkası kesilmez. Kimi ayaklarına halılar serer... Kimi
cevahirler döker... Yüz kızıl tüylü deveyi getirip kapısına bağlayanları mı
sorarsınız, yoksa saray anahtarlarını önüne atanları mı?
            Hîfa Hatun bütün bunlara dönüp bakmaz bile, Efendimizin(S.A.V) huzuruna çıkıp "Ey Allah'ın Resûlü" der, "bana cennete götürecek bir şeyler öğretsene." Doğrusu
o, Peygamber Efendimiz'in (S.A.V)  “gündüzleri oruç tut' ya da 'geceleri namaz kıl” gibi bir tavsiyede bulunacağını sanır ama Server-i Kâinat "Önce evlenmen lâzım" buyururlar "zira bununla dininin yarısını emniyete alırsın!" Hifa, büyük bir teslimiyetle boynunu büker ve "siz kimi münasip görürseniz ben ona razıyım" der.
           Mâlum, o sıradan bir hanım değildir ve onu nikahına alacak erkeğin de "özel"
olması gerekir. Lâkin Resûlullah (S.A.V) ne kimseye ümit verir, ne de kimsenin ümidini kırar. Her zamanki gibi basit ve pratik bir çare bulur "yarın sabah mescide ilk gelenle evlen" buyururlar. Bu teklifi herkesin hoşuna gider, talipler erken kalkmak için tedbirler
düşünür, kendilerince hazırlık yaparlar.
            Bu haberi elbette Hazret-i Suheyb de duyar ama dikkate almaz. Zira o fakir
ve kimsesiz biridir. Evi yurdu yoktur ve karnını zor doyurur. Kah ağaç altlarına uzanır, kâh mescid gölgelerine kıvrılır. Uzun boyuna rağmen o kadar zayıftır ki, rüzgar sert esse ayaklarını yerden kaldırır.
           Ama bakın şu işe ki o gece Allahü teâlâ bütün sahabelere derin bir uyku
verir, Hifa Hatun'un talipleri gözlerine çöken ağırlığa yenilirler. Resulullah Efendimiz (S.A.V) her zamanki gibi imsak sökerken mescide gelir ve büyük bir merakla talihli sahabeyi bekler.
           Nitekim mescidin eşiğinde bir gölge uzar ve Süheyb içeri girer.Resulullah Efendimiz(S.A.V) namazdan sonra Hifa Hatunu çağırtıp neticeyi bildirir. Hazret-i Hifa büyük bir teslimiyetle kabul eder.
           Efendimiz güzel bir hutbe okur ve nikah akidlerini yaparlar. Sonra şanslı
sahabeye döner "Ey Süheyb" buyururlar, "şimdi hanımına bir hediye al ve tut elinden evine götür."Suheyb Radıyallahu anh ellerini çaresizlikle iki yana açar. "İyi ama" diye mırıldanır, "benim ne bir dirhem gümüşüm, ne de sığınacak evim var."
           Hifa Hatun kocasının boynunu büktürmez, ona içinde on bin dirhem gümüş olan
süslü bir heybe gönderir ve "filanca yerdeki köşkümü sana hediye ettim" der.
Alemlerin Efendisi çok hislenir onlara hayır dualar ederler.
           Süheyb, o gün Medine sokaklarında dolanır durur, akşama doğru utana sıkıla
konağa sokulur. Kendisi için hazırlanan muhteşem sofradan ya bir, ya iki
hurma alır ve "Ya Hifa" der, "biliyorum sen benim için bulunmaz bir nimetsin, ben ise senin için sadece mihnetim. Ben şükretsem gerek, sen sabretsen gerek. İster misin şu geceyi taat ve ibadetle geçirelim zira Efendimiz (S.A.V) "Cennette yüksek bir çardak vardır. Orada yalnız şükredenlerle sabredenler otururlar." buyurdular.
           Ve öyle de yaparlar. Seccadelerini gözyaşları ile ıslatır, kalplerini zikr
ile aydınlatırlar. Cebrail Aleyhisselam olup biteni Resulullah Efendimize
anlatır ve onları Allahü Teâlâ’nın cenneti ve cemaliyle müjdeler.
          Ertesi sabah, namazdan sonra Efendimiz Suheyb'i yanlarına oturtur "Ey
Süheyb" buyururlar "geceki halini sen mi anlatırsın ben mi anlatayım?"
Süheyb gözlerini kucağına indirir, zor duyulan bir sesle "Allahın Resulü en
iyisini bilir" cevabını verir.
         Efendimiz onlara "ne mutlu size" gibilerinden bakar, "İkiniz de
cennetliksiniz" buyururlar, "... ve Allahü Teâlâyı göreceksiniz!" Süheyb
derhal secdeye kapanır ve "Ya Rabbi!" diye yalvarır, "o ki beni mağfiret
ettin, günahlara bulaşmadan canımı al!"
         Allahü Teâlâ bu yanık duayı kabul eder, Suheyb, secdede kalakalır. Mescidde
bulunanlar ağlamaklı olurlar. Resulullah Efendimiz (S.A.V) "Size daha şaşılacak bir şey söyliyeyim mi? Şu anda Hifa Hatun da
ruhunu Hakka teslim etti" buyururlar.
           Namazlarını, yüzü suyu hürmetine yaratıldığımız o yüce Server kıldırır.
İkisini yanyana toprağa bırakırlar. Baş uçlarına küçük bir tahta çakar.
Birine "Şükredenlerden Suheyb" yazarlar, öbürüne "Sabredenlerden Hifa!"...
           Mekanları elbette cennettir.Rabbim ahirette onlarla olmayı cümlemize nasib eylesin,dünyada da onların sabır ve şükründen nasiblenen kullarından eylesin inşaallah…
Ruhlarına Fatiha..
Unknown
Unknown

Ben Bir Fani..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yanlız bırakmadığınız için çok teşekkür ederim :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...